28 Şubat 2016 Pazar

Haftanın Ritmi #2




   Merhaba Pazar'ın ilk saatleri. Merhabalar yarının Pazar olmasından istifade ederek uykusuzluğun dibini sıyıran ve göz kapaklarına direnen tüm insanlar :) Böyle saatsiz paylaşımlar yaptıkça aklıma sevgili arkadaşım(ben arkadaş olarak görüyorum da kendisi ne düşünür bilemiyorum), blog apartmanımızın kıymetli annesi Dağınık Anne geliyor aklıma :) Nedense bir düzen oturtabilmiş değilim. Bir bakmışsın sabahın ilk saatlerinde paylaşım yapabiliyorken bir bakmışsın böyle gece yarıları paylaşım yapıyorum. 

   Şimdi de "Haftanın Ritmi" yazı dizimin ikinci bölümü ile karşınızdayım. Bu haftam çok ağlamaklı bir hafta olduğu için olsa gerek dinlediğim müziklerde biraz depresif oldu haliyle. Aslında içinizi karartmayı hiç istemem ama size karşı yalan söyleyemem ve rol yapamam. Bu yüzden bu hafta ne dinlediysem sizlerle onu paylaşacağım. Tabi ki 7 gün için 7 ayrı şarkı sizlerle. Ne bir eksik ne de bir fazla :)

   İşte bu haftanın ritmi sizlerle :) Keyifli dinlemeler..


1- Cem Adrian - Sana Sarılınca (Tek kelimeyle "vazgeçilmezim")

2- Cem Adrian - Sen Yağmurları Sevdiğinde

3- Nilüfer - Unut Gitsin

4- Teoman - Aşk Kırıntıları

5- Sezen Aksu - Sarı Odalar

6- Şebnem Ferah - Sil Baştan

7- Sıla - Aslan Gibi



   Güzel Geceler Sizin Olsun.. Mutlu Pazarlar :)











21 Şubat 2016 Pazar

Haftanın Ritmi #1





   Ne zaman uykumu tam almış olarak bir pazar sabahına uyanacağımı hala bilmiyorum. Uykusunu almış, bugünü dolu dolu geçirme planları yaparken bir yandan kahvaltı hazırlayan, ütüleri yetiştirebilecek miyim diye düşünen, çocuklarının ödevlerini yapıp yapmadığını kontrol etmesi gereken, ailecek dışarıda vakit geçirmek isteyen, sevdiceğiyle buluşacak olanlar, sevdiceğinin gözlerine bakınca gözlerinin ışıl ışıl olduğunun farkına varmadan hafifçe tebessüm edenler, iş arayanlar, çalışan ama pazar gününden pazartesinin sendromuna yakalanmış olanlar hepinize kucak dolusu günaydınlar efendim :)

   Her Pazar günü benim için ayrı bir hayat nedense. Bazen hükümdarım bazen sultan, hem hüzünlüyüm hem dinamik, hem mutluyum hem melankolik.. Günümün günümü tutması şöyle bir kenarda duruversin, benim anımın anıma uymadığı zamanlar olabiliyor. Siz biliyorsunuz artık beni :)

   Artık sizlerle her Pazar günü "Haftanın Ritmi" ni paylaşacağım. Her Pazar günü seçtiğim 7 şarkıyı sizlerle paylaşacağım. Umarım işlevsel bir yazı serisi başlatıyorumdur diye kendi kendime de bir düşündüm şimdi :)

   Gelelim sizlerin de dinlemesini istediğim, beğeneceğinizi umduğum listeme:


1- Çiğdem Erken - Ağlayamazsın

2- Julide Özçelik - Gizli Cennet

3- Julide Özçelik - Eşitiz Eninde Sonunda

4- Haluk Levent - Acılara Tutunmak

5- Cem Adrian - Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti

6- Jehan Barbur - Aşk Hiç Biter Mi

7- Aydilge - Yangın Var


Umarım benim kadar severek dinlersiniz :)


En Güzel Pazarlar Sizin Olsun :)







17 Şubat 2016 Çarşamba

Bir Yaşanmışlığın Öyküsü..




ÖNSÖZ

   Geçenlerde evde oturmuş, Youtube üzerinden çeşitli videolar izlemekle meşgul iken kapımız çaldı. Karşımda kısa boylu gözlüklü bir bayan bana annemi sordu ve tanımadığım için kim olduğunu öğrenmek için yönelttiğim sorularımın karşılığında 17-18 yıl önce annemden akıl almak için tuhafiyemize sık sık gelip giden bir hanımmış. Annemi çağırdığımda kadın anneme sarıldı ve başladı ağlamaya. Daha sonra kapıda yaptıkları kısa bir görüşme ve geçmişte olanlar hakkında bir fragman yayınladılar. Kendisini eve buyur ettik ve başladık konuşmaya. Hep duyardım sağdan soldan arkadaş kurbanı olanların hikayelerini. İçkisine ilaç atılan kızların başına gelenleri üçüncü sayfa haberlerinden okurdum. Kendisinden aldığım izinlerden sonra hikayesini burada sizlerle paylaşmak üzere kaleme almaya başladım.

   Not: Aşağıda okuyacağınız hikaye tamamen yaşanmış gerçek bir hayat öyküsüdür. Kişinin haklarına duyulan saygıdan ötürü asıl karakterlerin ismi değiştirilerek bu hikayeyi sizlere en başından anlatmaya başlıyorum.




   Bir Yaşanmışlığın Öyküsü..

   - Kimooo!
   + Güzin Abla'nın evi burası mı?
   - Siz kimsiniz?
   + Ben Fulane. 17-18 yıl önce falan yerde tuhafiyeleri vardı oradan tanıyorum. Gerçi o beni hatırlamayabilir ama..
   - Anneeeee !!
   + Efendiim, kim geldi kızım?
   - Fulane isminde biri geldi anne 17-18 yıl önceden biriymiş.
   + Siz Güzin Abla'nın kızı mısınız?
   - Evet.
   + Fulane..
   - Abla.. Ablacım ben seni dinlemedim. Ah başıma neler geldi bir bilsen. Abla ben annemi çok üzdüm. Şimdi evladım bana aynılarını yaşatıyor abla. Ah ablacım ben seni hiç hiç dinlemedim abla ben arkadaş kurbanı oldum. Çok pişmanım abla..
   + Sen beni çok kandırdın Fulane. Ah be yavrum ben senin hep iyiliğini istedim. Sana hep iyi akıllar verdim. Naptın sen be kızım..

   Fulane Hanım anneme öyle bir sarıldı ki.. Başladı ağlamaya ve ağlarken de hep "Ah ablacım ben ne ettim. Annemi çok üzdüm. Arkadaş kurbanı oldum. Ah ablacım yüzüne bakamıyorum senin.." diye mırıldandı.

   + Hadi geç içeri. Konuşalım..

   Fulane hanım 26 yaşına kadar hiç bir erkekle görüşmemiş, işten eve evden işe giden, ailesinin gelirine katkıda bulunan mutaassıp bir kız iken iş yerinde bir arkadaş ediniyor kendisine. Bu arkadaşı vesilesiyle bir adamla tanışıyor. Paraya sıkıştığı bir kaç zamanda bu adam Fulane'ye yardım ediyor tabii arkadaş olarak. Ama öyle gözünüzde büyütmeyin, büyük meblağlar değil. Cep harçlığı şeklinde ufak tefek yardımlar. Ve sadece iki yada üç kere fazlası yok. Birkaç kerede işten almaya ve pikniğe götürmüş. Tabi ki kız arkadaşı da yanında. Zaten Fulane sonrasında yaşadıklarıyla bu noktaya geliyor. O zamanlar Fulane 26, adam 40 yaşında.

   Fulane Hanım'ın ağzından:

   Arkadaş kurbanı oldum ben. Ben o kızı hiç öyle bilmiyordum. Hep beni çağırıyordu gel bizde kal diye ama annem izin vermeyince gidemiyordum. Çok kavga ettim bu yüzden annemle. Çok bağrıştık. En sonunda bir gün gittim evlerine. Doğum günü kutlayacaklarmış diye gittim ben. Beni öyle diye çağırdılar zaten. Ben her şeyi sonradan öğrendim abla ben nereden bileyim. Ben o kızı öyle bilmiyordum hiç. Meğerse kızı annesi pazarlıyormuş hatta çocuğu bile varmış. Ben doğum günü diye gittim ama içkili bir ortamdı. Ben içmedim ilk başta ama çok ısrar ettiler iç diye, bir kereden birşey olmaz dediler. Ne bileyim abla ben cahil aklım işte.  Ne içtiğimi de anlamadım. Gözlerimi bir açtım ki yanımda adam yatıyor. Olan olmuş giden gitmiş. Ne oldu? Nasıl oldu? Hiç ama hiçbir şey hatırlamıyorum.
   Annem:
   - Belki de ilaç kattılar Fulane yoksa hatırlarsın. Hiç mi birşey hatırlamıyorsun?
   + Yok abla yok hala hatırlamıyorum. Uyumuşum ben. Uyandığımda birlikte olduğumuzu anladım.
   - Belki de senin üzerinden adamdan para bile aldılar. Seni pazarladılar. Ben sana dedim bir erkek yeni tanıdığı birine bir kadına karşılıksız yardım etmez, para vermez diye.
   + Bilmiyorum ki abla hiç hatırlamıyorum. Sen çok söyledin de abla ben hiç dinlemedim ki. Adam bana seni alacağım dedi. Bırakmayacağım dedi hep. Annemler öğrenince kıyamet koptu tabi yer yerinden oynadı. Ne söylediysem olmadı. Babam defolsun gitsin alacaksa adam dedi başka da bir şey demedi. Ama annem hiç izin vermedi o kötü bir adam dedi durdu. Hatta beni bir hocaya götürdü annem. Bana muska yapılmış meğerse. Ama seni alacağım dedi ya ben onu bekliyordum. Abla adam evliymiş, çocuğu da varmış. Almadı beni. Sonra eşim çıktı karşıma. Karısı trafik kazasında ölmüş bir çocuğu varmış. Beni de böyle kabul etti bir şey demedi. Mutlu muyum diye sorsan değilim abla. Eşim içiyor, bıraktıramıyorum. Bırakmak istemiyorum ki seviyorum içmeyi, istediğim için içiyorum diyor bende çok sinirleniyorum. O zamanlar bilseydim evlenmezdim ama yok abla evlenirdim. Çünkü yaşadıklarımın psikolojisi ve baskısı vardı üzerimde. Hata hatayı getiriyor. Hayatım böyle böyle mahvoldu işte.

   - Ben seni gazetede okudum Fulane. Hamile kalmıştın galiba çocuğun var mı?
   + Yok abla hamilelik olmadı. Gazete mi? İlk senden duyuyorum. Var bir oğlum var eşimden. Birde eşimin eski hanımından bir oğlu var. İki oğlum var. Öz oğlum kahrediyor beni de diğer evladımın hiç bir kahrı yok bana. Çok iyi anlaşıyoruz. Ben evlendirdim. Düğününü ben yaptım. Öz oğlum o benim.
   - Başka çocuğun yok herhalde.
   + Yok abla istemedim. İstesem olurdu ama istemedim ki. (Bunu söylerken öylesine umursamaz öylesine donuktu ki. Hissizleşmiş gibiydi. Bir ürperti geldi geçti o an üzerimden.)
   - Bizim iş yerimize ne kızlar geldi geçti biliyorsun Fulane. Hep iyiliğinize olacak akıllar verdim sizlere. Bir tek senin ayağın kaydı...

 
.....

Fulane Hanım'ın hikayesi beni o kadar çok etkiledi ki sizlerle paylaşmak istedim. Paylaşmadan geçemezdim. Sana, bana, bize uzak belki ama yaşanıyor bu hayatlar. Eğer merak ediyorsanız Fulane Hanım'ın oğluyla yaşadığı sorunlardan da başka bir post altında bahsedebilirim. Rabbim bizleri ve evlatlarımızı kötü insanların şerrinden korusun.
Rabbim iyi insanlarla birlikte olmayı nasib etsin.
Amin..



   Güzel Geceler Sizin Olsun..


1 Şubat 2016 Pazartesi

22 BLOGGER 1 HİKAYE BÖLÜM - 9: SEN KİMSİN?


   22 BLOGGER 1 HİKAYE 

BÖLÜM - 4: OYUNCU (NEŞELİ KİTAP VAGONU)
BÖLÜM -5: UYANIŞ (DAĞINIK ANNE)
BÖLÜM -6: TANI (KORE FENOMENİ)
BÖLÜM -7: KAYBOLUŞ (KİTAP CUMHURİYETİM)
BÖLÜM -8: AVCILAR (HER ŞEYDEN KONUŞMALI)
BÖLÜM - 9: SEN KİMSİN? (KESTANE FİYONK)



   Skygge sürüleri, evrendeki anıların kişilere bağlı kalmasına yardımcı oluyorlardı. İnsan anılarıyla ne yapabilir ki?
   "Anılara bağlı kalmak mı? Hah.. Çok saçma.." diye mırıldandı. Silip atmıştı kafasından tüm güzel anılarınını ve sadece insanların hatıralarını yok etmeye adamıştı hayatını. Anılar olmayacaktı hayatta.
   "Benim anılarım yok işte. Yok! Ben yaşamayı başarıyorum. Benim güzel anılarım yoksa kimsenin olmayacak. Anılar olmayacak. Hepsi benim emrime girecek ve ben kendi dünyamı kendim kuracağım." 
Bu kadardı. Tek istediği buydu işte. Bu gece tüm hatıraların toplanacağı geceydi. Beklediği gün gelmişti ve Skygge sürüsü savunmasız ve aptal varlıklardan başka bir şey değillerdi. Onları bertaraf etmek için hiç bir engeli kalmamıştı artık. Çünkü Lexi kendini bilmiyordu. Yıllardır onun anılarıyla oynayarak delirtmişti onu ve hepsi bugün içindi. Skygge sürüsü o baş belası olmadan kendini savunamazdı. Lexi'ye ihtiyaçları vardı ama artık o hiçbir şey hatırlamayan anıları bile olmayan boş bomboş bir yaratıktı.
İstemsizce kıvrılan dudakları bir gülümsemeyi andıran hırsla birleşerek gözlerindeki parıltıda buluştu. Chet bir sigara yaktı, herşey istediği gibi olacaktı. Hiçbir engel kalmamıştı. Olacaktı..

.....



  
.....
   "Alexis.."
   "Alexis.."
   "Aleex.."
   "Aleeeeexx..."

   "Nasıl olur bu? Alex.. Nasıl nasıl..?" diye haykırdı Chet.
   Nasıl olur da Skygge sürüsünün tuzağına düşerlerdi. Ava giderken avlanmak böyle bir şey miydi? Alex.. Ekibindeki en parlak adamını, avcısını nasıl kaybederdi. Yıllarını amaçsız ve eroin bağımlısı bir sapkın olarak geçiren bir adama Skygge sürüsü ne verebilirdi ki?

   Eroinman bir adama hatıralarını geri vermiş olamazlar ki. Hem verseler ne olacak? Şimdiki hayatından çok memnun o. Her yere elini kolunu sallayarak giriyor, her istediğini elde ediyor, hatıralarını istemez ki o. Skygge sürüsü avlamanın, onların o saçma anılara sadık kalarak kulakları tırmalayan göğü yırtarcasına attıkları çığlıkların verdiği hazzı ve gücü ona hiçbir madde veremezdi. İstemezdi zaten anılarını.

   En yakın adamımı, en güvendiğim adamı aldı benden.
   "Oğlum.. Alex.." diye inledi. Chet lanet olası hayatında tek hatırlamak istediği anıyı hafızasının tozlu raflarıda bırakarak intikam yemini etmişti. Şimdi de oğlunu almıştı o lanet kız.

   "Lexi denen o kız yüzünden! Seni mahvedeceğim adi kaltak. Sevdiğin ve sana sadakatle bağlı o adamı, kız kardeşini, karnındaki o piçi gözlerinin önünde, anıların gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçerken öldüreceğim hepsini. Yeminim olsun bu intikam oyununu artık eğlenmek için değil, senin sonunu getirmek için oynayacağım ve sen bir ömür bu anılarla yaşamaya mahkum olacaksın. Gözleri gözlerine değen tüm sevdiklerinin sana son bakışlarını unutamayacaksın. Sen.. Sen Lexi.. Kendi anılarının, kendi hayallerinin, kendi bedeninin katili olacaksın." diye haykırırken sesi boşlukta acı acı yankılanmaya devam ediyordu..

.....



.....

   "Ablanı nasıl kontrol altında tutmayı başaramazsın Melanie!"
   "Rhett.. Ben.. Ne olduğunu anlamadım, birden bire üzerime atıldı ve dışarı çıktı. Bir anlık şokla ne olduğunu anlayamadan Lexi gitmişti bile.."
   "Melanie onun bu gece dışarıda olmaması gereken tek gece. Avcılara kafa tutabilecek kadar güçlü değil. Avcılara kafa tutabileceğinin farkında bile değil. O kim olduğunu bile bilmiyor."
   "Ah Lexi.. Neredeydin seni çok merak ettik." diye sevinç çığlıkları atarak kapıya koştu Melanie.
   "Lexi.. Sevgilim.. Neredeydin? Çok merak ettik seni.."
   "Rhett kimim ben? Söylesene bu yaşadıklarım gerçek mi? Bütün bu insanlar, kırılan kalpler benim eserim mi? Kimim ben Rhett?"dedi ve bayılmıştı.

   Lexi'yi yatağına yatıran Rhett, sırları dökülen aynada oluşan yansımasını gördü. İşte böyleydi Lexi'nin hikayesi. Puslu.. Eski televizyonlar gibi karıncalı.. Bir var bir yok.. Kim olmak istiyordu? Neyi yaşamak istiyordu? Hayattan ne bekliyordu? Bütün bunlar Lexi de dahil hiç kimsenin cevaplayamadığı sorular olmaktan ileriye gidemeyen cümle müsvetteleriydiler. Aslında Lexi sadece seçse yetecekti. Rhett onun seçtiği hayatı yaşamaya hazırdı ama Lexi'nin babası annesini gözlerinin önünde boğduğundan beri yaşadığı bu kimlik bunalımları Lexi için hep bir kaçış yolu olmuştu. Ne zaman yorulsa farklı bir kimliğe tutunarak, farklı bir hayatın içerisinde yer buluyordu kendisine..

.....



.....


   Tüm Skygge sürülerini özgür bırakarak avcı olmayı denedi önce. Velius oldu ve vermeden almanın hazzını deneyimleyerek Skygge sürüsünü tekrar toplamak istedi. Avcı mıydı avlanan mıydı bilemedi. Adelyta oldu sonra. Tehlikenin, tehlikeli olmanın, gözü karalığın ve insanları aşağılamanın sınırlarını zorladı. Cilla oldu ve tek sorunu sivilceleri olan yaşayamadığı ergenliğini yaşamak istedi. Hiç birinde huzuru bulamadı ve karakter arayışı hep devam etti. Yunna oldu en son. Amacı huzurlu bir ev kızı olmaktı. Tek sorununun akşam yemeğinde ne pişireceğini düşünmek olmasını diledi ama hiç umduğu gibi gitmedi. Chet'in hain planlarından birisinin içerisinde buldu kendisini. Zaten yarım olan hafızasıyla sorunlu bir aile yapısının içerisine giriverdi. Oysaki huzuru bulacağına inanmıştı. Ama olmadı..  Boş bir sokakta, bir kaldırımın üzerinde bir kabustan uyanırken buluverdi kendini ve her uyanışında yanı başında olmaktan, onu bulmaktan ve aramaktan vazgeçmeyen Rhett'i..

   "Kim olmak istiyorsun söylesene!! Bu kadarı fazla artık! Seç yada yüzleş kendinle.." diye mırıldanıyordu Lexi...





    Kestane Fiyonk: Umarım hikayemi beğenirsiniz arkadaşlar. Biraz bekletmiş olsam da ilk hikaye deneyimim olduğu için hatalarım olduysa affola. Sıradaki arkadaşımız random.org aracılığıyla yapılan çekilişle KAĞIT SALINCAK olarak belirlenmiştir. Umarım keyifle okumuş ve beğenmişsinizdir. Sıradaki arkadaşa başarılar dilerim. Ben sıramı atlattım. Hadi kolay gelsin :)